bugün

sevdiği entry'ler

tylerdurden

Sözlükte ciddi ve trol olmadan yazan nadir insanlardan biri. Böylelerini görmek sevindiriyor.

başlıksız entry girme isteği

bu entry'i sileceğim için şuan içimde olan istektir... pentagram dinlerken aniden bir mutsuzluk çöktü. tabii ki nedeni bu sözlük değil. gerçi bu sözlüğü kim takar değil mi?

ön yargılı ve cahil olduğu halde, her şeye muhalefet olmayıp doğruları söyleyen insanlara akp'li, yobaz, çomar, koyun gibi iftiralar içeren suçlayıcı ithamlarda bulunanların olduğu sosyal medyan. hatta bu medyanı ikiye böldüğünüzde her şeyi eleştirdiği için zeki olduğu sanılan insanlar ağır basıyor. bu normal ama. anne babaların oyunlardaki alt karakterleri mantığıyla yetiştirdikleri, küçükken özgür olmayan çocuklar için her şeye mal mal bakan lama gibi saldıranların olması oldukça çekici bir hareket. şimdi bu konuya nasıl geldin diyeceksin. biliyorsunuz genelde devlet ve hükumet yanlısı entry'ler giriyorum bir süredir ve de türkçüyüm. böyle olunca ve de tarihsel olarak bir insanın etnik kökeninin yaptıklarını açıklayarak, bugünkü davranışlarının nedenini su yüzüne çıkardığımda anında faşist, çomar gibi saçmalıklara maruz kalıyorum. mesela savcı bir babanın oğlu olup, solcu olduğunu iddia eden bir insanın bu davranışının nedeninin Türkiye'de hukukçuların tamamiyle belli bir mezhepteki insanlardan çıkıyor olmasını yazıyor olmam gibi. Başlık altıma birileri yazdıklarımın doğru olsa da aktroll olduğumdan bahsetmişti ve de kendisinin normalde ön yargılı olmadığından söz etmişti. sonrasında bununla tezatlık içeren bir şekilde özel mesaj yoluyla benim aslında müslüman olduğumu, lamaştuya inanmadığımı, aktroll, yobaz arap devşirmesi olduğumu söyledi. ben de bununla ilgili olarak onun özel mesajını yayınlayınca çaylak oldum haliyle. sonrasındaki iki gün çok tuhaf ve sanki beni tahrik etmek üstüne açılmış bir troll hesap vardı. neyse konumuz bu değil. konumuz önyargılar. bu insanların ön yargıları.

arkadaşlar biliyorsunuz istanbul 1970-1980 yıllarında 2-3 milyon nüfusa sahip bir cennetti. çünkü o sıralarda tunceli, amasya, tokat, sivas, çorum, diyarbakır, bitlis, hakkari, şırnak, kars ve aklınıza gelebilecek her yerden göç etmiş insanlar yoktu. vardı aslında ama çok değillerdi. genelde bu insanlar taksim gibi yerlere girdiklerinde hippie gibi saçları uzun kişiler tarafından sopalarla dayak yerler ve korkutulurlardı. erkin koray gibi büyük bir sanatçı bile ortadoğu çöplüğünden koparak yeni gelmiş biri tarafından bıçaklanmıştı saçı yüzünden meğerse. istanbul böyle karanlık bir süreçten geçiyordu. bir yanda ortadoğu çöplüğünden yeni yeni kopmuş olmasına rağmen gittiği mega şehrin topraklarına uyum sağlamak istemeyen insanlar, bir yandan da bu insanlara hoş görüyle yaklaşsa da ne yaparlarsa yapsınlar sonunda şiddete başvurmak zorunda kalan insanlar.

pentagram da bu göçlerin şiddetli geçtiği dönemde, bu insanların önyargılarından nasibini almış gruplardandı. hatta 1988 yılında ilk konserlerini verdikleri düğün salonunda bunu halka açık yapıp sonrasında tüm sandalyelerin üstlerine atılması ve düğün salonunun yerle bir edilmesiyle çok büyük bir borç altına girmişlerdi. ne de olsa "satanik müzik! saldıralım gari bismişah amaan! bağlama değül ki bu elleründeki!" kafası işte başka hiçbir şey değil. neyse bu olaydan sonra gruptaki bir gitarist "ben bunlarla uğraşamam" deyip vazgeçtiği sırada gitarist boşluğu oluşunca yerine ümit yılbar'ı buluyorlar...

ümit yılbar ise Daha ilkokul çağlarındayken eline gitar alıp çalan bir müzik aşığı. Fakat o, sadece iyi bir müzisyen olarak yoluna devam etmiyor. iktisat fakültesini bitiriyor bir kere. Disk atma dalında milli atlet oluyor, aynı zamanda da kayak yapıyor. Yetenek kelimesi istanbullu Ümit'in bedeninde bir kere daha hayat buluyor. Gitaristliği aynı zamanda eğitmenliğe de dönüşüyor. Athena grubundan tanıdığımız Gökhan ve Hakan Özoğuz gibi bir çok sanatçının da gitar hocalığını yapıyor. Dönem öyle bir dönem ki, uzun saçlı olan bütün erkekler "kız gibi"; sert müzikler dinleyip siyah giyinenler ise "satanist". Ümit de bu kesin hükümlerden nasibini alıp metanetle yoluna devam edenlerden. artık ortadoğu göçlerinin yoğun olarak hissedildiği baskı dolu yıllar. Tüm bu baskı dolu atmosfere rağmen ne yaptığı müzikten ne de yeteneklerinden vazgeçiyor Ümit Yılbar. Ama hepsinden önce gönlünde söndüremediği vatan aşkıyla yapmak istediği daha önemli bir işi var: Askere gitmek!

Kariyerinin en üst noktasındayken gruptan ayrılıp askere gitmeyi kafasına koyuyor bir kere. Hem de komando olarak! Terör belasının ciğerleri dağladığı bir dönemde, komutan, albay dediğimiz insanların doğuya tayini çıktığında gitmediği dönemde, bazı kişilerin bir kılıf bularak askerlikten "yırtmanın" yollarını aradığı zamanlardan bahsediyoruz. Öyle ki, yedek subay sınavına gözlüklerini evde bırakıp lenslerini takarak gidiyor ve orada da gönüllü olarak komando seçiliyor. Eğitimde dereceye girmesine rağmen, Güneydoğu'ya gidebilmek için derecesini düşürüyor ve istediği oluyor: Siirt'in Eruh ilçesi Bağgözü Jandarma Komutanlığı'na komando olarak gidiyor...

Hep yaptığı gibi, annesine gülen yüzü ile çekilmiş bir fotoğraf göndermeyi ihmal etmiyor çünkü herkes onu sürekli gülen o meşhur ifadesiyle tanıyor, öyle biliyor. Annesinin oğlunun hasretine dayanmasındaki en büyük güç ise oğlunun vatan için teröristlerle çatışmaktan onur duyması. Ümit bunu annesine sık sık dile getirmiş. Vatan aşkı böyle bir şey! 17 Kasım 1993'de terhis olup evine dönecek, yeniden müzik çalışmalarına başlayacak diye beklenirken 25 Eylül'de teröristlerle girdiği çatışma sonrası şehit düşüyor Ümit.

Ümit'in, ölümünden 11 gün önce eşyaları arasında bulunan bir deftere karaladığı şiiri şöyle:

Bilmiyordum dağların bu kadar dik olduğunu
Bilmiyordum gecelerin bu kadar uzun olduğunu
Bilmiyordum zamanın bu kadar yavaş geçtiğini
Ama biliyordum içimdeki vatan sevgisini
Biliyordum içimdeki aşkı.

Kanımı istersin toprağım
Yoksa cesedimi mi
Yeter ki sen susa
Suyun olurum senin

Tasmasından bağlanmış çılgın köpek gibiyim
Salıvermiyorlar ki gideyim
Bilmiyorlar mı ki ben Türk evladıyım
Bırakın ben ölmeye gideyim

Ben koymuşum bu yola baş
isterse düşsün kafama taş
Vazgeçmem bu yoldan arkadaş
Gelsin yedi düvel ezerim hepsini

Ümit Yılbar
14.05.1993
Bağgöze/SiiRT

26 yaşında, hayatının en güzel çağında olan bu "uzun saçlı" ve "asi" adam, içinde taşıdığı ve belki de tam istediği gibi vatan aşkıyla, vatan uğruna şehit düşüyor.

anlayacağınız konumuz ön yargılar. 'Uzun Saçlı ve Satanist' Diyenlere inat, Vatan Aşkıyla Gönüllü Komando Olarak Askere Gidip Şehit Düşen metalhead Gitaristimiz için ise pentagram fly forever isimli bir şarkı besteliyor.

https://www.youtube.com/watch?v=0Zb8io5ncZo

şimdi ben buradan konuyu günümüzdeki tüm özel harekat askerlerimizin annesi başörtülüyken burada başörtülüler hakkında yapılan hakaretlere, hatta o askerlerimizin diniyle dalga geçenlere de getiririm ama yapmayacağım, kötü olan ben olurum, mezhep faşisti bir adam olurum sonuçta. umarım ön yargılarınızda boğulursunuz.

boşuna zamanınız aldığımı düşünüyorsunuz affola. bir daha ne zaman burada entry girerim bilinmez. görüşmek dileğiyle herkese.

görsel
görsel
görsel
görsel

uludağ sözlük yazarlarının burçları

Hem normal hem yükselen terazi.
Ay burcum da varmış o da balıkmış.

sadece iç güzellik yeterli mi

Değil.

Çirkin erkeklerin seçilebilirliklerini arttırmak adına samimiyetsizce savundukları boş varsayımdır.

Daha güzel memeli onunla ilgilenmeye başladığında diğer şişman kızi aninda satacak yine kendisidir.

Denendi, birçok kez onandı.
Denenmeden de onlarca kez onandı.

kültürel iktidar

olay buralarda kopuyor; istersen devletin tepesine otur, nafile. kültür’e hakim olan dolayısıyla kendisine zıt olsa da iktidara hâkimdir.

tek cümlelik bir intihar notu hayal et

çay erdal bakkalda içilir.

kurgular gerçeğe muhtaçtır

Kurgular gerçeğe muhtaçtır.
Kanatlı bir at yoktur ama "kanat", "at" ve "uçmak" vardır.
Peki; kanatlı bir atın varlığını bu üç "inkar edilemez gerçeğe" rağmen "inkar" edebilir misiniz?